4 Şubat 2011 Cuma

Akciğer Hastalıkları Belirtileri 2

Akciğer Hastalık Belirtileri

Göğüs Ağrısı

Göğüs ağrısının başlıca nedenleri kalp hastalığı, kanser, pnömoni, tü­berküloz ve plörezidir. Bundan başka trakeobronşit, pulmoner emboli, pnömotoraks, pulmoner hipertansiyon, Tietze sendromu (kondritis) gibi hastalıklar göğüs ağrısına sebep olabilir.

Plevra ağrısı

Akciğer parenkiması ve viseral plevrada sinir uçları olmadığından has­talık parietal plevraya kadar yayılmamışsa göğüs ağrısı duyulmaz. Plevra ağrısı inspirasyonda veya öksürükle bıçak saplar gibi olabildiği gibi ancak maksimal inspirasyonda belli belirsiz veya gerginlik niteliğinde hafif olur. Plevra ağrısı ekspirasyonda veya soluk tutunca kaybolur veya azalır. Plevra ağrısının duyul­duğu interkostal bölgeye bastırıldığı zaman belirli bir ağrı duyulmaz, buna kar­şın göğüs duvarı ile ilgili ağrıda, örneğin Tietze sendromunda, o bölgeye yapı­lan baskıda şiddetli bir ağrı duyulur. Diyafrağma plevrasının santral iritasyonu omuza ve boyuna yayılan ağrıya sebep olur. Diyafrağma plevrasının perifer iritasyonu ise alt toraks, lomber ve karın bölgesinde ağrıya sebep olur.

Kardiyovasküler hastalıklarda göğüs ağrısı

Kardiyovasküler hastalıklarda göğüs ağrısının başlıca nedenleri angina pektoris, myokard infarktüsü, perikardit, valvüler kalp hastalıkları, kardiyom-yopatiler ve aort anevrizmasıdır.

Göğüs duvarı ağrısı

Başlıca nedenleri nörojen kökenli hastalıklar (interkostal ve frenik si­nirle ilgili nöropati, Pancoast tümörü, herpes zoster), kaburga kırığı, Tietze sendromu, miyaljiler (kas hastalıkları) ve posttorakotomiyle ilgilidir.

Travma veya uzun süreli ciddi öksürüklerin sebep oldukları kaburga kırıkları göğüs duvarında ağrı oluştururlar. Herpes zoster ağrısı yakıcı tiptedir, bir veya birkaç interkostal sinir yolu boyunca yayılır ve ilgili ağrı bölgesinde herpes deri lezyonları vardır.

Ekstratorasik göğüs ağrısı

Gastro intestinal, safra kesesi, pankreas, dalak hastalıkları ve subfrenik abseler göğüs duvarında ağrıya sebep olabilirler.




Akciğer Hastalık Belirtiler
Ateş

Beden ısısının incelenmesinin, akciğer hastalıklarının tanısı, ayırıcı tanısı, derecesi, gidişi ve tedavi etkisinin değerlendirilmesinde önemli bir yeri vardır. İki haftadan uzun süren ateşli hastalıkların önemli bir bölümü subkronik ve kronik infeksiyonlardır.

Uzun süreli ateşli hastalıklar
İnfeksiyonlar: Tüberküloz, bakteriyel endokardit, bruselloz, salmonella.
Kolagen hastalıklar: Lupus eritematosis, periarteritis nodosa, romatoid artritis, romatizma.
Neoplastik hastalıklar: Kanser, Hodgkin, sarkoma
Kan hastalıkları: Lösemi, hemolitik hastalıklar
Tekrarlayıcı ateşli hastalıklar: Malarya, febris rekürens, pyojenik infeksiyon, Hodgkin.

Syanoz
Syanoz ciddi hipoksemiyle ilgilidir. Akciğer hastalıklarının çoğunda ileri dönemlerinde syanoz görülür.

Kronik obstrüktif hastalıkları, ciddi akciğer infeksiyonları örneğin yaygın pnömoni,milyer tüberküloz, ilerlemiş tüberküloz, spontan pnömotoraks, plörezi, kanser ve diğer nedenlerle ilgili atelektazi, fıbrosis, skleroderma sya­noz oluşturan başlıca akciğer hastalıklarıdır. Kalp hastalıklarında da syanoz ö-nemli bir belirtidir. Daha nadir olarak arter-ven santiarı, karaciğer sirozu, Raynaud hastalığı ve zehirlenmelerde syanoz görülür.



Akciğer Hastalıkları Belirtileri

Halsizlik, İştahsızlık ve Zayıflama


Kronik akciğer infeksiyonlarında, özellikle kronik reinfeksiyon tüberkülozunda, akciğer kanserinde, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının ileri dönemlerinde halsizlik, iştahsızlık, zayıflama husule gelir. Zayıflama tü­berkülozda infeksiyonun toksik ve metabolik etkisiyle, akciğer kanserinde tü­mörün sistemik ve salgısal etkisiyle, kronik obstrüktif akciğer hastalarında hi­poksemiyle ve dispepsi ile ilgilidir. Tüberküloz hastalarında iyileşme başlayın­ca hastaların iştahı artar ve kilo almağa başlarlar.

Tambur Çomağı Parmak ve hipertrofik Pulmoner Osteoartropati

Tambur çomağı şeklinde parmak uçları (clubbing) ve osteoartropati viseral bir hastalığın özellikle intratorasik bir hastalığın varlığını endike eder. Bu iki anormallik birarada bulunduğu gibi ayrı olarakta izlenebilir.

Pulmoner osteoartropati vakalarında parmak, el, ayak bileklerinde ve dizlerde, şişme ve sertlik gösteren artralji belirtileri vardır. Alt ekstremite kemiklerinde süperostal yeni kemik oluşunu gösteren Röntgen filmi pulmoner osteoartropati için örnek bir bulgudur. Tambur çomağı parmak kanser, bron-şektazi, pyojenik abse gibi kronik akciğer hastalıklarında,konjenital kalp has­talıklarında, kronik kor pulmonale, arteriyövenöz fıstüla, Hamman-Rich sendromunda görülür. Daha nadir olarak siroz, kronik ülseratif kolit, bölgesel ar­terit ve bakteriyel endokardit vakalarında izlenir. Pulmoner osteortropati vaka­larının büyük çoğunluğu maliğn akciğer tümörlerinden ileri gelir.

Akciğer Hastalıkları Belirtileri

Akciğer Hastalıkları Belirtileri

Öksürük ve Balgam


Öksürük mukus ve yabancı maddelerin bronşlardan çıkarılması için bir savunmadır. Solunum sisteminin en önemli bir belirtisidir. Öksürüğün baş­lıca nedenleri üst solunum yolları infeksiyonları, bronşit, astım, pnömoni, tü­berküloz, kötü çevre koşulları (özellikle sigara) ve akciğer kanseridir. Boğazı temizlemek için genizden gelen kaba, kuru ve tekrarlayıcı bir öksürük çok kez üst solunum yolları hastalıklarıyla ilgilidir. Küçük bronşlardan ve akciğer pa­rankimasından oluşan bir öksürüğü hasta derinden gelen kolay balgam söktüren nitelikte tanımlar. Solunum sistemi virüs infeksiyonlarında çok kez kuru bir öksürük vardır. Sekonder bir bakteri infeksiyonunda çıkarılan balgam koyu renkli ve pürülan (sarı ve yeşilimtrak) dır.

Kronik bronşit ve bronşektazi hastalarının öksürük ve balgamları sa­bah kalkınca artar. Hırıltılı bir solunumla birlikte bulunan öksürük genellikle astmada izlenir.

Astma ve kalp yetersizliğinde öksürük hastayı gece uyandırır. Bronş kalıbı gibi ince uzun, kıvrık balgam bronşit ve astmada görülür. Kronik bronşit ve bronşektazide öksürükle kanlı balgam gelebilir. Pnömonide öksürükle ya­pışkan ve paslı bir balgam gelir. Pis veya lağım gibi kokan, bol ve kolay çıka­rılan balgam spiroket ve anaerop akciğer absesinde izlenir.

Öksürük sigara içenlerde çok kez sinsi bir şekilde geliştiğinden baş­langıçta benimsenmez. Bu hastalarda (yani sigara içenlerde) bronşit ve amfi-zem oluşarak giderek artan kronik bir öksürük gelişir. Bronş kanserlerinde gi­derek artan, tedaviye inatçı bir öksürük vardır. Kanlı balgam akciğer kanserinde sık izlenen bir bulgudur.

İyi bir anamnez ve muayene çok kez öksürük nedenini aydınlatabilir. Eğer bu incelemeyle tanı sağlanamamışsa akciğer radyografisi alınmalıdır. Bundan başka kan sayımı, sedimantasyon ve diğer laboratuvar bulguları öksü­rük etyolojisinde yararlı olur. Örneğin kanda eozinofil artması allerjik bir hastalıkla, lökosit artması infeksiyonla ilgili olabilir.



Akciğer Hastalıklarının Belirtileri

Dispne Nedir

Dispne, nefes darlığı, soluksuzluk (havasızlık duygusu veya hava açlı­ğı) ve solunum güçlüğü benzer anlamda kullanılır. Akciğer parenkimasında ve solunum yollarında oluşan anormallikler dispnenin başlıca nedenleridir. Kalp hastalıklarının önemli bir belirtisi olan ortopne (alçak yatıldığında oluşan ve yüksek yatınca düzelen dispne) amfızem, kronik bronşit hastalarında ve ciddi astma nöbetlerinde de izlenir. Kalp hastalarında oluşan paroksismal nokturnal dispne geceleri uyandırıcı niteliktedir. Gece dispneleri astmada da izlenebilir.

Bazı vakalarda dispne "psikonörotik" niteliktedir. Bazı vakalarda or­ganik ve psikolojik etkenlerle birlikde bulunur. Örneğin bazı astma hastala­rında akciğer fonksiyon testleri normal olduğu halde dispne vardır.

Cheyne-Stokes solunumunda periyodik düzensiz bir dispne vardır. So­lunum giderek artarak hiperventilasyon, sonra solunum giderek azalarak hipo-ventilasyon, hatta apne oluşur. Hastalar heperventilasyon döneminde de nefes darlığından yakınırlar. Cheyne-Stokes solunumu genellikle kalp hastalığıyla il­gilidir. Kusmaul solunumunda ciddi bir hiperpne vardır, eforda oluşan bir dispneye benzer ve üremi, diabet ve ciddi şok gibi vakalarda oluşan metabolik asidozla ilgilidir.

Başlıca dispne nedenleri

Solunum sistemi hastalıkları: KOAH (astma, kronik bronşit ve amfı­zem), akciğer infeksiyonları, akciğerin yaygın parenkima hastalıkları, trombo-emboli ve obstrüktif üst solunum yolları hastalıkları.
Kardiyovasküler hastalıklar, ciddi anemi, aşırı şişmanlık, nöropsişik düzensizlikler.

Kronik akciğer ve kalp hastalarında dispne derecesi prognoz bakımın­dan aydınlatıcı olur. Bu konuda pratik ve yararlı bir değerlendirme:

Dispne dereceleri:

1. derece dispne Hasta düz bir yerde aynı beden yapısı ve yaştaki kişiler gibi yürür. Ancak yokuş veya merdiven çıkışında dispne vardır.
2. derece dispne Hasta düz bir yerde kendine uygun bir yavaşlıkla 1,5 km dispne olmadan yürür. Ancak normal hızda dispne oluşur.
3. derece dispne Düz bir yerde 100 m kadar veya birkaç dakika yürü­mekle dispne.
4. derece dispne Az bir çaba ile örneğin giyinme veya konuşmakla dispne.Özellikle akciğer kanseri cerrahi girişimi için sık olarak başvurulan Fi­zik Yetenek değerlendirilmesi (Karnofsky ölçüsü) ile dispne dereceleri ara­sında yakın bir ilişki vardır



Akciğer Hastalıkları ve Belirtileri

Hırıltılı Solunum
Hırıltılı solunumda ıslık gibi müzikal nitelikte bir ses duyulur. Bu ses daralmış hava yollarında giren ve çıkan havanın titreşimiyle oluşur. Reverzibl hırıltılı bir solunum astma hastalığında önemli bir belirtidir. Başlıca nedenleri allerjenlerin inhalasyonu, infeksiyonlar, sigara, kirli hava ve egzersizdir. Bun­lardan başka aspirin, penisilin gibi ilaçlar ve bazı gıda maddeleri, gıda madde­leri koruyucuları ve bazı psikolojik etkenler astma hırıltılı solunumuna sebep olabilir. Üst solunum yolları infeksiyonları, sol kalp yetersizliği, yabancı ci­sim aspirasyonu ve akciğer tümörlerinde de hırıltılı solunum izlenebilir.

Hemoptizi Nedir, Hemoptizi Nedenleri

Hemoptizinin (kan tükürme) başlıca nedeni akciğer hastalıklarıdır. Pnömoni, tüberküloz, akciğer tümörleri, kronik bronşit, bronşektazi, akciğer infarktüsü, akciğer absesi, mantar hastalıkları ve kistler hemoptiziye sebep o-lan en önemli akciğer hastalıklarıdır.

Hemoptizi bazan akciğer hastalığının ilk belirtisi olarak izlenir. Kardiyovasküler hastalıklarda, örneğin konjestif kalp yetersizliği ve mitral steno-zunda hemoptizi sık izlenen bir belirtidir.

Burun kanamasında kan nazofarankse toplanarak öksürük ve kan tü­kürmesine sebep olabilir. Farenks, özofagus kanamaları veya hematemez he-moptiziyle karıştınlabilir. Klinik inceleme ile birlikte, akciğer radyografisi ve diğer yöntemlerle hemoptizi tanı ve ayırıcı tanısı değerlendirilir. Kan miktarı ve hastalık tanı ve derecesi arasında bir ilişki olmayabilir. Örneğin balgamın hafif kırmızıya boyanması gibi az miktarda kan bir bronş kanserinin veya bir bronşitin belirtisi olabilir.

Hemoptizi niteliği mevcut hastalık konusunda bilgi verebilir. Örneğin kanla boyalı müköz balgam bronşitte veya tüberküloz ve bronş kanseri gibi da­ha ciddi hastalıklarda görülebilir. Cerahatla karışık kanlı balgam pnömoni veya akciğer absesi gib hastalıklarda veya bronşektazi gibi kronik bir hastalıkta izle­nir. Balgam yalnız kanla karışık olup, mukus ve cerahatli değilse ve birkaç gün değişmeden bu şekilde devam etmişse pnömoniden çok bir akciğer infarktüsü-nü düşünmelidir. Balgam az kanlı olduğu için pembe görünümde ise ve bazan da köpüklü ise sol kalp yetersizliğine bağlı akciğer ödeminden kuşkulanılır. Hemoptizi vakalarında klinik incelemeyle yetinmemeli, akciğer radyografisi gerekirse bilgisayar aksiyal tomografi ve diğer yöntemlerle ilgili hastalığı teş­his ederek, gereken tedavi uygulanmalıdır.

25 Ocak 2011 Salı

Akciger Rontgeni Akciger Rontgen Cektirilmesi

Akciğer Röntgeni Hangi Durumlarda Çektirilmelidir?

1- 10 günden fazla süren ve antibiyotik tedavisine ce­vap vermeyen öksürük,
2- Koyu, yapışkan, sarı-yeşil renkte veya fena kokulu balgam,
3- Öksürükle kan veya kanlı balgam gelmesi,
4- Nefes alırken veya verirken hırıltı olması,
5- Nefes darlığı,
6- Her türlü göğüs ve sırt ağrısı, özellikle batar tarzda ağrı,
7- Sebebi belirlenemeyen yüksek ateş,
8- Solunum yollarına yabancı cisim kaçması,
9- Göğüse olan darbelerde,
10- Sebepsiz iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı, geçe ter­lemesi gibi durumlarda bir akciğer röntgeni çektirilmesi gerekir.

Sigara tiryakilerinin hiç bir yakınmaları olmasa da yıl­da bir defa akciğer röntgeni aldırmalarında, akciğer kan­serinin erken teşhisi açısından büyük yarar vardır.
Akciğer röntgenleri normal bulunmuş bile olsa, atılma­malı, saklanmalıdır. Sonraki yıllarda ortaya çıkabilecek hastalıkların değerlendirilmesinde, kıyaslama imkanı sağlaması açısından çok değerli oldukları unutulmamalı­dır.

Akciğer Ödemi Had Tedavisi

Had akciğer ödemi
Akciğerlerde Ödem, akciğer peteklerini dolduran kan plazması neden olur. Olay, kalbin sol ka­rıncığının had zaafından kaynaklanır.

Kişi, genellikle bir kalp hastası veya müz­min yüksek tansiyon kurbanıdır. Olay, göğüs kafesini adeta kıskaca alan amansız bir sancıyla başlar. Hasta öksürerek ve adeta boğu­larak balgam çıkartır.

Acele çağıracağınız doktor, tedaviye da­mar içine girerek başlar. Bu müdahale, bo­ğulma halini ve sol karıncıktaki kalp yeter­sizliğini önleyemezse, hastayı acil servise kal­dırmak gerekir.

Akciğer tıkanması - Akciğer Hastalıkları

Akciğer tıkanması - Akciğer Hastalıkları

Akciğer tıkanması, akciğerdeki atarda­marlarda bir pıhtıcık nedeniyle dolaşımın dur­ması demektir Genellikle bu pıh­tıcık, toplardamarın bacak kısmındaki ilti­haplanmanın (flibit) akciğere yürümesinden kaynaklanır.

Bu tıkanma, çok ciddi sonuç verebilir ve kalp durmasına yol açabilir Da­ha hafif hallerde, hasta göğüs kafesinde şid­detli bir ağrı hisseder. Bağrına hançer saplanıyormuş gibi olur. Ayrıca solunum zorluğu meydana gelir. Teşhis, tahliller ve röntgen filmleriyle doğrulanmalıdır. Ancak önemli bir kavram unutulmamalıdır: Önceden bir flibitin varlığı. Tıkanmanın kökeni olan flibit, çe­şitli koşullarda ortaya çıkar: Uzun süre ya­tar vaziyette kalmak (cerrahi bir müdahale­den sonra, özellikle yaşlılarda), toplardamar­larda kan dolaşımının aksaması, ciddi kalp hastalıkları. Akciğer tıkanmasının teşhisinden çok, bundan da önemlisi, böyle bir hastalı­ğın önlenmesinin çeşitli yönleridir.

Akciğer Tıkanıklığı Tedavisi ve Yapılması gereken

Akciğer Hastalığı, Uzun bir süre yatağa bağlanan kişide, bacakta baldır kısmı ısınırsa, birden ağ­rırsa, flibitten şüphelenmek gerekir. Olay doğrulanırsa, akciğer tıkanmasını önle­mek için derhal pıhtılaşmayı önleyici te­daviye girişilmelidir. Hasta evinde yatı­yorsa, baldırında ağrı ortaya çıktığında, doktoruna hemen haber verilmelidir. Aynı şekilde, ayak bileğinin şişmesi, göğüs kafesinde ağrılar ve solunum güçlüğü de, doktora duyurulmalıdır.

Flibitin ortaya çıkmasını önlemek için pek çok hasta ve yatalak, kan pıhtılaşmasını önleyen ilaçlarla tedavi edilir. Bacakların hareket etmesi sağlanır.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Ülser İle İlgili Tıp Terimleri Sözlüğü

Ülser İle İlgili Tıp Terimleri Sözlüğü

adrenalin: Bedenin stresse ve ani uyaranlara karşı tepki göstermesini sağlayan "saldırma ve kaçma" hormonu.
anemi: Kanda oksijen taşıyan alyuvarların azlığı, analjezik:
Ağrı kesici (ilaç).
anastomoz: Stoma da denir. Gastrektomiden sonra mide ve ince bağırsağın birleştiği yer.
antikolinerjikler: Mide asit salınmasını azaltan anti-ülser Haçları.
antrum: Midenin gastrin üreten alt bölümü. baryum
grafisi: Mide ve duodenum hastalıklarının ta­nısında kullanılan özel bir röntgen yöntemi,
dikarbonat: Mide asidini nötralize etmek için duode­num ve pankreastan salınan bazik bir madde, biyopsi: Mikroskop altında incelenen küçük doku örneği.
bulbus: Duodenal ülserlerin en sık meydana geldiği duodenumun ilk bölümü.
diyafram: Göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayı­ran kas demeti.
duodenit: Duodenum mukozasının iltihabı.
endoskopi: Ösofagus, mide ve duodenumun doğru­dan görülmesini sağlayan ve fiber-optik endoskop ile yapılan tanı yöntemi.
enzimler: Bedenimizdeki kimyasal reaksiyonları hız­landırmak için hücrelerce üretilen maddeler.
fiber-optik endoskop: Endoskopide kullanılan tüp bi­çimindeki esnek aygıt.
fundus: Midenin asit ve pepsinojen üreten, kardiya ve gövde (korpus) arasında kalan üst bölümü.
gastrektomi: Midenin tümünün (totul) ya da bir kıs­mının (parsiyel) çıkartılması.
gastrin: Antrumda üretilen ve mide asidinin salgılan­masını artıran hormon.
gastrit: Mide mukozasının iltihabı.
G-hücreleri: Midenin antrumunda bulunan ve gastrin üreten hücreler.
gövde (korpus): Midenin asit ve pepsinojen üreten or­ta bölümü.
hematemez: Kan kusmak.
hiatus hernisi: Midenin üst bölümünün göğüs boş­luğu içine "çekildiği" durum (mide fıtığı).
histamin: Bedenimizde üretilen ve diğer etkinlikleri­nin yanı sıra mide asidi salınmasını artıran madde.
histamin 2-reseptör antagonisti: Mide asidi salınma­sını histaminin etkisini bloke ederek azaltan anti-ülser ilacı.
hormonlar: Özelleşmiş hücrelerce üretilen ve kan yo­luyla başka yerlerdeki organlara giderek etkilerini ora­da gösteren maddeler.
kardiya: Midenin ösofagusla birleşen en üst bölümü,
kolesistokinin: Diğer etkinliklerinin yanı sıra, duodenuma gıda geçtiğinde mide asit salgılanmasını durduran hormon.
jejunum: İnce bağırsağın duodenumdan sonra baş­layan orta bölümü.
melena: Dışkıda koyu renk almış (eskimiş) kan olması.
mide suyu: Midenin mukoza hücreleri tarafından üre­tilen çeşitli sıvılar.
mukoza: Bedenin içi boş organlarının (ve sindirim ka­nalının) iç yüzeyini kaplayan doku.
mukus: Mukozayı mide asidi, pepsin ve diğer tahriş edici maddelere karşı korumak üzere mukoza hücre­leri tarafından salgılanan yapışkan sıvı.
ösofagus: Ağızla mideyi birleştiren yemek borusu.
ösofajit: Ösofagus mukozasının iltihabı. parietal hücreler Oksintik hücreler de denir; mide­nin üst bölümünde asit üreten hücreler. peptagastrin sekresyon testi: Midenin ürettiği asidin minimum ve maksimum miktarlarını ölçen bir yöntem.
pepsin: Pepsinojenden ortaya çıkan bir enzim; alınan proteinleri sindirmekle birlikte mukozayı da haraplayabilir.
pepsinojen: Midenin peptik hücreleri tarafından üre­tilen bu madde, mide içinde pepsine çevrilir.
peptik hücreler: Esas hücrelerde denir; mide de pep­sinojen üreten hücreler.
perfore (delinmiş) ülser Mide veya duodenumun tüm katmanlarını delerek peritonite neden olan ülser.
peristaisizm: Yiyecekleri ileriye doğru iten sindirim kanalının ritmik kas kasılmaları, peritonit: Karın boşluğunu kaplayan zar, peritonitin iltihabı.
pilor. Midenin dar çıkış geçidi,
pitoroplasti: Vagotomiden sonra midenin içeriğini duodenuma boşaltmasına yardımcı olmak amacıyla pilorun cerrahi olarak genişletilmesi. pilor stenozu (darlığı): Genellikle ülsere bağlı olarak pilorun anormal derecede daralması. posa: Emilemeyen lifli malzemeden zengin yiyecekler.
sekretin: Diğer etkinliklerinin yanı sıra, midedeki yi­yecekler boşaldıktan sonra mide asit salgılanması­nı durduran hormon.
seröz membran: Sindirim kanalının en dış katmanı.
stoma: Bkz. Anastomoz.
stoma ülseri: Mide ameliyatından sonra anastomoz yerinde meydana gelen ülser. 

ülser: Mukozada (veya deride) meydana gelen oyuk. 
ülser kabuğu: Ülserin yüzeyinde biriken mukus ve haraplanmış hücrelerden oluşan tabaka.
vagotomi: Vagus sinirinin dallarının kesildiği bir anti-ülser ameliyatı.
vagus siniri: Beyinden kök alan ve kalp, akciğerler, karın organlarının (ve midenin) çalışmasını denetle­yen sinir.

Peptik Ülser Komplikasyonları

Peptik Ülser Komplikasyonları

Kanama


Kanama, peptik ülserlerin en sık komplikasyonudur. Mide ve duodenumun duvarları (çeperleri) atar ve toplardamarlar yönünden çok zengindir. Eğer ül­ser bu damarlardan birine ulaşırsa iç kanama (hemorajl) meydana gelir. Kanama çok az olabilir ve demir haplarıyla tedavi edilebilen anemiye (kansızlık) yol açabilir. Eğer daha büyük damarlar etkilendiyse hemoraji daha belirgin olur. Bazen kanama, analjezik gibi ilaçlar alındığında da oluşabilir; ama çoğu kere kesin sebep saptanamaz.

Hafif kanamada, anemiye bağlı genel bir yorgun­luk hissedilir. Eğer hemoraji daha akut ise, beyne ye­terli kan gitmediğinden baş dönmesi ve bayılma görülür. Karında şişlik hissinden sonra kan kusmak (he-matemez) ya da dışkıyla kan çıkarmak (melena) veya her ikisi olabilir. Görülen kan miktarı gerçekte kay­bedilenden daha az olsa bile bunlar oldukça ürkütü­cü belirtilerdir. Kanın rengi açık kırmızıdan, melenada olduğu gibi siyaha kadar değişebilir. Melenayı tak­lit eden siyah dışkıya demir hapları veya TDB gibi ilaç­larla meyan kökü ya da böğürtlen suyu içildiği zaman da rastlanır. Doktora başvurduğunuzda, bunun me­lena olup olmadığı dışkıda gizli kan testi ile anlaşılır.

Eğer peptik ülser öykünüz varsa ve hematemez veya melena geçirdiğinizden kuşkulanıyorsanız, he­men muayene olmanız gerekir. Ülseriniz olduğunu bilmeseniz de kanama ilk belirti olabilir. Ayrıca, he­matemez ve melenanın birçok nedeni olduğu için, bu kanama diğer gastro-intestinal (mide-bağırsak) has­talıkların habercisi olabilir.

Kanayan ülseri olan çoğu kişi hastane tedavisi görmelidir. Eğer kanama akut ve çok ise hemen bir hastanenin acil servisine gidilmelidir. Oradaki has­tane personeli de anamnezinizi alacağından, tam ola­rak ne olduğunu, hangi ilaçları aldığınızı, en son ne zaman ve ne yediğinizi ve kan grubunuzu aklınızda tutarsanız yararı olur. Eğer hap kullanıyorsanız bun­ları da birlikte hastaneye getirin. Tansiyonunuzun ve nabzınızın ölçülüp, kan sayımlarınızın yapılmasından-sonra kan nakline gerek olup olmadığına karar verilir.

Kanama yerini görmek ve kanayıp kanamadığını saptamak için, hastaneye gelir gelmez endoskopi ya­pılabilir. Bazen kanama, tedaviye gerek kalmaksızın durabilir ama, hasta hastaneye geldikten sonra da sü­rer ya da tekrarlar. Böyle olursa cerrahi müdahale ge­rekebilir. Bu tip bir ameliyat, önce kanayan damarın kapanması ve tam bir anti-ülser operasyonu (vago-tomi veya parsiyel gastrektomi) sayesinde birleştiril­mesiyle tamamlanır.

Kanama durduktan sonra, çoğu kimse hastane­de birkaç gün kalır ve anti-ülser Maçlarıyla birlikte eve gönderilir. Çoğunda ülser kanaması tekrarlamadığın­dan, bir kere kanamadan sonra ameliyata gerek du­yulmaz.

Delinme
Ülser, mide veya duodenum çeperinin tüm katla­rını aştığında buna perforasyon (delinme) denir ve acil müdahaleye gerek vardır. Hemen tedaviye geçilmezse, mide veya duodenum içeriği batın boşluğuna aka­rak, bu boşluğu kaplayan periton zarının iltihaplan­ması olan peritonit'e neden olur; sonuç ölüme kadar varabilir. Delinmiş ülserin çok şiddetli ve akut karın ağrısına yol açması, kişinin hemen hastaneye götü­rülmesi bakımından yararlı bir belirtidir. Acil servise ulaşıldığında, tanı basit bir batın röntgen filmiyle ko­nur ve gecikmeden ameliyata başlanır.
Perfore ülserde erken tanı ve erken tedavi sonu­cu, bu komplikasyonun ciddiyeti bir yana, genel gi­diş oldukça iyidir. Başka bir iyi nokta da, peptik ülserlerin tıbbi tedavi biçimleri geliştikçe, delinme ola­sılıklarının azalmasıdır.

Pilor daralması

Midenin alt ucundaki dar geçit pilorun içinde ya da çevresinde ülserle ortaya çıkan nedbe (yara) ve ödeme bağlı şişme, pilor kanalındaki geçişi daraltır; buna pilor daralması (pilor stenozu) adı verilir. Bunun sonucu olarak, duodenuma geçemeyen mide suyu, sindirilmiş gıdalar ve sıvılar midede birikir. Mide, bir­kaç litre sıvıyı kaldırabilecek kadar genişleyebilirse de sonunda kusma gereği duyar. Tekrarlayan kusmalar, pilor darlığının esas belirtisidir. Tedavi edilme­diği taktirde, hem sıvı kaybı, hem de besin emilmesinin gerçekleşmemesi, sıvı yetersizliğine ve beslen­me bozukluğuna neden olur. Kuşkulanılan pilor dar­lığının tanısı, baryum grafisi veya endoskopiyle konur.


Tedavisi için önce hastaneye yatmanız gerekir. Birkaç gün süreyle mide, nazogastrik tüple boşaltı­lır. Bu süre boyunca sıvı ve besinler angio-cut aracılığıyla kana verilir. Son çare olarak tıkanıklığı açmak için cerrahi gereklidir. Ancak, tıbbi yollarla ülserin iyi­leştirilmesi, çevresindeki ödemi azaltacağından, pi­lor kanalı geçişe izin verecek kadar açılabilir.

Midenin daha üst kesimlerindeki ülserler, geçişi engelleyecek kadar yara olabilirler. Bu da, birden çok veya tekrarlayan ülserlere yol açar. Midenin biçimi bozulur; buna "kum saati" mide adı verilir. Böyle olunca da kusma olur, ama pilor darlığında olduğu kadar şiddetli değildir. Tedavinin prensipleri aynıdır. Peptik ülserlerin esas komplikasyonları potansi­yel olarak ciddi iseler de, erken tanı konduğunda et­kin biçimde tedavi edilebilirler. Erken tanı, sizin er­ken ayrımsamanıza olduğu kadar tıbbi olanaklara ve doktorunuza da bağlıdır.